İşyerlerimiz, zamanımızın büyük bir kısmını geçirdiğimiz, zihin dünyamızı ve buna bağlı olarak ruhsal dengemizi etkileyen alanlar. Yaşadığımız yeri, insanlarla ilişkilerimizi, aile hayatımızı ve aslında bir açıdan “kendimizi” bir süre sonra çalıştığımız yere, çalışma saatlerine ve görevimize göre şekillendirmeye başlarız. Hayatımızda hatırı sayılır yer kaplayan bu alanda karşılaştığımız durumlar ve zorlanmalar doğal olarak yaşam kalitemizi, özel hayatımızı, insanlarla ilişkilerimizi, beden ve ruh sağlığımızı etkiler.
Stres; kişinin kendini huzursuz veya baskı altında hissettiğinde verdiği fiziksel, zihinsel, duygusal ve davranışsal tepkilerin bütünüdür. Basitçe “iç ve dış ortamdan kaynaklanan zararlı/tehlikeli etkenlerin organizmada yarattığı değişiklikler” olarak tanımlanabilir.
Bu değişiklikler, yaşanan/algılanan sorunun önemi, şiddeti ve maruz kalınan süreye göre “uyum belirtileri” dir ve bu belirtiler alarm, direnme ve tükenme aşaması olarak 3 aşamadan oluşur.
İnsanlar stres kaynaklarını önceden fark edip azaltarak ve stres kaynakları ortaya çıktığında doğru mücadele edip sorunu çözerek tükenme aşamasına ulaşmadan stres kaynağını sınırlamaya, kendisi için zararsız hale getirmeye çalışır.
Kaynaklar fark edilmeyince etkili bir şekilde stresi kontrol altına almak mümkün olmaz. Bunun sonucunda da kronik stres kaynakları haline dönüşürler.
Süreğen, çözülmeyen ve belli bir eşiğin üstündeki iş stresi; çalışanların ruhsal ve bedensel sağlıkları üzerindeki olumsuz etkileri, personel döngüsünün hızlanması, işe devamsızlığın arttırması, iş kazalarına yol açması, verimliliğin düşmesi gibi nedenlerle önemli ve kontrol altına alınması gereken bir sorundur.
Çalışanların yaşadıkları stresi yaratan faktörler üç ana gruba ayırarak incelenebilir;
         1. Bireysel faktörler         2. Çevresel faktörler         3. Örgütsel faktörler.
Bireysel faktörlerden en önemlisi bireyin kişilik özelliklerdir. Dünyayı ve ilişkilileri nasıl algıladığı, değişime tepkisi, beklentileri, tolerans düzeyi, sorun çözme kapasitesi, yaşamla ilgili “yatırımları” kişilik özelliklerini tanımlamak için önemli faktörlerdir. Bunlar dışında bedensel faktörler, yaş, parasal durum, sosyal durum ve yaşam tarzı stresle ilgili diğer önemli bireysel özelliklerdir.
Ülke ve dünya ekonomisinin durumu, siyasal belirsizlikler, yaşanan/çalışılan kentin ekolojik ve ulaşım sorunları, hızlı ve içselleştirilemeyen teknolojik ve sosyokültürel değişimler; strese yol açan genel çevresel faktörlerdir. Çalışılan ortamdaki eksik güvenlik, uygunsuz ısı, ses ve aydınlatma gibi fiziksel özellikler de çevresel stresörlerdendir.
             Adaletsiz, keyfi performans değerlendirmeleri, ücret eşitsizlikleri/yetersizliği, esnek olmayan kurallar, vardiyalı çalışma, sık bölüm değiştirme, gerçekçi olmayan iş tanımları, merkeziyetçilik, kararlara katılıma izin verilmemesi, resmiyet derecesinin fazlalığı, personel-yönetici çatışması, mahremiyetin yokluğu, bozuk iletişim, belirsiz veya çatışan hedefler, yetersiz bilgi paylaşımı; örgütsel stres faktörlerinden en önemlileridir.
İşyerinde yaşanan stres yoğunlaştıkça kişide iştahsızlık veya çok yeme, sürekli yorgun ve bitkin hissetme, uyku sorunları, kronikleşen ağrılar, kramplar ve kas gerginlikleri, mide/bağırsak sorunları, cinsel işlevlerde sorunlar, aşırı ilaç kullanımı, alkol kullanımının artması, aşırı tedirginlik, korku ve kaygı, alınganlık ve çabuk öfkelenme, mutsuzluk, karamsarlık, boşluk ve anlamsızlık duygusu, güvensizlik, durgunluk, bellek ve konsantrasyon problemleri gibi çok sayıda bedensel ve ruhsal şikayet ortaya çıkabilmektedir.
Çalışılan ortamda en üst düzeyden en alt düzeye her çalışanın sorunu olan stresten her çalışan aynı oranda etkilenmez, her birey kendi yatkınlığı ve baş etme kapasitesi doğrultusunda stres tepkisi verir. Bu sorunla baş etmek için kullanılacak yöntemler de aynı nedenlerde olduğu gibi bireysel, çevresel ve örgütsel başa çıkma yolları olarak ele alınabilir.
         Çevresel başa çıkma yöntemleri; bireyin kendisinden ve çalıştığı işyerinden bağımsız, ülke ve kent yönetimi ile ilgili genel düzenlemelerdir. Ülke ekonomisinin düzelmesi; öngörülebilir ekonomi ve çalışma koşullarının sağlaması, gelir dağılımındaki dengenin gözetilmesi, ulaşım, eğitim, sağlık, adalet, istihdam sorunlarının çözülmesi; yani kişiye güvenli bir çalışma ve sosyal yaşam sunmak bu yöntemlerin temel hedefi olmalıdır.
         İşyeri yönetiminin organizasyon düzeyindeki stres kaynaklarını ortadan kaldırmayı veya azaltmayı amaçlayan; işyerindeki fiziksel koşulların iyileştirilmesi, adaletli ve yeterli ücret politikası, çalışanların sosyal hakların sağlanması, sosyal destek çalışmaları, stres danışmanlığı, kişilerin eğitimlerine, becerilerine ve tecrübelerine uygun monotonluktan uzak iş planlaması, meslek danışmanlığı, çalışma ortamının mekanikleşmesinin engellenmesi ve insani ilişkilerin canlı tutulması, otoriter olmayan katılımcı bir yönetim anlayışının oluşturulması, örgütsel rolleri ve iş tanımlarını belirginleştirerek çatışmayı azaltmak, doğru ve etkin bir insan kaynakları hizmeti ve kariyer planlaması, örgütsel başa çıkma yolları olarak sayılabilir.
Bireysel korunma yöntemlerinin belki de en önemlisi kişinin kendisini, “ihtiyaçlarını”, tercihlerini, gerekliliklerini, ruhsal yatırımlarını tanıması; beklentileri ile “verebilecekleri” arasında bir denge/denklik/uygunluk oluşturmasıdır. Gereğinden fazla çalışıp, ekstra projelere hayır demeyip, istemediğiniz davetlere katılmaya devam ederek huzurlu bir yaşama ulaşmayı beklemek gerçekçi değildir. İşin, hayatın tek ve mutlak odağı olması “tüm yumurtaları tek sepette taşıma” metaforunda olduğu gibi riski arttırır. “Yaşamın tek alanı” haline gelmiş iş yerindeki en ufak bir zorlanma kişinin ruhsal ve bedensel dengesini bozabilir. Düzenli uyku, uygun beslenme, günlük egzersiz, zaman yönetimini öğrenme, gevşeme egzersizleri, sosyal hayata ve insan ilişkilerine önem verme, esnek davranabilme/düşünebilme, stres yaşanan konularla ilgili konuşabilme ve çalışma arkadaşları ile ortak çözüm bulma çabası, gerektiğinde de bir ruh sağlığı profesyoneli ile görüşme diğer bireysel baş etme yöntemlerindendir.