Yaşam boyu mutlaka ailemizden veya arkadaşlarımızdan birilerini “biraz çekingen”, “içine kapanık”, “utangaç”, “kendine güvense çok şey başarabilir” diye nitelendirmişizdir; hatta belki bu değerlendirmeleri kendimiz için yapıp “böyle olmasaydı neler farklı olurdu?” diye düşündüğümüz de olmuştur. Bu insanlar sosyal fobi denilen, tedavisi mümkün bir psikiyatrik rahatsızlıktan dolayı böyle davranıyor ve/veya hissediyor olabilirler.  
 
Performansın, insan ilişkilerinin, kendini göstermenin gittikçe daha önemsendiği ve insanların hayatlarının sadece kendi küçük çevrelerinden değil genişleyen bir sosyal / iş hayatı çemberinden oluştuğu son yüzyılda, “istediği halde etrafıyla ilişki kuramayan ve bu nedenle sıkıntı yaşayan” bireyler, psikiyatri biliminin de alanında yer tutmuş ve araştırma konusu olmuştur.  
 
Sosyal fobi, kişinin alay edileceği ya da utanç verici bir şey söyleyeceği-yapacağı endişesiyle sosyal performans gerektiren durumlardan sürekli ve aşırı biçimde korkmasıdır.  
 
Sosyal fobisi olan bireyler korkulan durumlardan kaçınırlar ya da bu durumlara mecburen, ancak sıkıntı-kaygı (anksiyete) ve huzursuzluk duyarak katlanırlar. Sosyal fobinin zorlanılan-kaçınılan durumlarda ortaya çıkan fiziksel bulgularını; tipik kaygı-sıkıntı belirtileri olan çarpıntı, terleme, yüz kızarması, mide bulantısı, titreme oluşturur. Kalabalık yerlerde yemek yemek, telefon konuşması yapmak, insanları selamlamak veya bir topluluk içine katılmak gibi durumlar bile kaçınmaya neden olacak kadar şiddetli utanç ve kaygıya neden olabilir.  
Sosyal fobi gelişen insanlar tipik olarak utangaç ve çekingendirler, gruplar içinde sessiz kalmayı tercih ederler ve fikirlerini paylaşmaktan kaçınırlar. Kaçınmaları kendilerini o denli zorlayabilir ki; yaşıtlarıyla vakit geçirmekten ve duygusal yakınlaşmalardan da kendilerini soyutlamaya başlarlar. Yapabilecekleri ile kendi algıları uyumlu değildir, öz güvenleri azalmış, benlik saygıları düşmüştür.  
 
Sosyal fobi hemen her sosyal duruma yaygınlaşabileceği gibi, sadece belli aktivitelerle(en sık topluluk önünde konuşmak) sınırlı da kalabilir.  
Çocuklarda sosyal fobi, erişkin bulgularının yanı sıra yaşa göre ağlama, bedensel şikâyetler, okula gitmek istememe, kekeleme, sinirlilik, yaygın kaygılar gibi belirtilerle de ortaya çıkabilir. 
 
Sosyal fobi sabit seyirli ve kronik bir bozukluktur. Tedavisiz, kendi kendine iyileşme görülmez ve yıllar içinde ciddi yeti yitimine, sosyal-akademik-maddi kayıplara neden olur. Başlangıç çoğunlukla ergenlik dönemidir (12-15 yaşlar). Ancak tedavi başvurusu genellikle 30’lu yaşlardadır.  
 
Bu kişilerin eğitim sürelerinin 2-3 yıl daha kısa olduğu, bu durumun yaşam boyu işsizlik, daha kötü iş performansı, beklenenden daha az kazanç ve mali açıdan başkalarına bağımlı olmakla sonuçlanabileceği bilinmektedir. Sosyal izolasyon nedeniyle bekâr ya da eşinden ayrılmış kişilerin oranları da yüksektir. Tabloya sıklıkla eklenen alkol-madde kötüye kullanımı ve depresyon kişilerin genel yaşam kalitelerini daha da düşürmektedir. 
 
Tedavisi mümkün 
 
Aslında kötümser çizilen bu durumun tedavisi ise tedavisiz olguların karşılaştığı yeti yitimi, sosyal zorluklar, iş ve aşk hayatındaki “becerisizlikler” göz önüne alındığında göreli olarak kolay ve başarılıdır. Birincil öncelik kişinin ve/veya çevresinin durumu doğru değerlendirip tedavi arayışına girişmesi ve tedavi motivasyonunun sağlanmasıdır. Sosyal fobide tedavi girişimleri yüz güldürücüdür, yazının bundan önceki bölümündeki kara bulutları dağıtabilir ve sosyal fobik bireyin; sosyal alanda becerikli, kariyer planlamasında kendine güvenli ve kararlı, hak ettiği-kendisinden beklenen- altyapısı ile uyumlu, keyif aldığı bir hayat süren bireye dönüşme sürecine psikiyatrik-psikolojik tedaviyle tanık olabilirsiniz.  
 
Tedavide kullanılan psikoterapi teknikleri (özellikle bilişsel davranışçı terapi ve sosyal beceri eğitimi), faydası bilimsel olarak kanıtlanmış ilaçlarla kişiler bu zorlu durumdan kurtulabilirler. Günümüzdeki bilimsel veriler bilişsel davranışçı terapi ve ilaç kullanımının birlikte; hem en yüksek başarı oranına hem de en düşük tekrarlama olasılığına sahip tedavi seçeneği olduğunu göstermektedir.  
Sosyal fobik bireyin utanç duygusunu derinleştirmeden ve benlik algısını yaralamadan; yaşadığı zorlukları anladığınızı belirterek bir psikiyatrist/psikolog ile görüşmesini önermek ve bu konuda onu desteklemek bu kişinin yaşamını değiştirecek önemli bir adım olabilir. Sonuçta yeni deneyimler ve sosyal faaliyetler için sizin çekiştirdiğiniz bir arkadaş yerine sizi çekiştiren bir arkadaşa sahip olabilirsiniz. 
 
Artık yaşıtları gibi yaşıyor!.. 
 
Sosyal fobiyi kurmaca, örnek bir vakayla şöyle anlatabiliriz: 28 yaşında bilgisayar programcısı olan T., kendisini ortaokulun son yıllarından itibaren çekingen, içine kapanık bir genç olarak tanımlıyor. Uzun bir işsizlik dönemi sonrası bir şirkette çalışmaya başlamış.Aslında avukat olmak istediğini ama insanların karşısında konuşmakta zorlandığını fark edince farklı bir meslek seçtiğini ifade ediyor. Ergenlikten itibaren duygusal yakınlaşmalardan kaçındığını, sözlü sınavlar ve iş görüşmeleri öncesi günlerce uykusuz kaldığını, lisede sözlü sınav günleri çeşitli bedensel yakınmalarla alınmış bolca doktor raporu ve gidil(e)memiş yirmiye yakın iş görüşmesi olduğunu da ekliyor. Hiçbir yerde hakkını savunamadığından, üsleriyle konuşmaktan ve bir şey talep etmekten çekindiğinden, sevgilisi olmadığından dolayı kendine çok öfkeli. Son 3 yıldır da, zorlandığı durumlarda kendisini “rahatlattığını” düşünerek başladığı ve giderek artan alkol kullanımı mevcut. T., kuzeninin desteği ve biraz da zorlamasıyla psikiyatriye başvuruyor. Aslında ilk gelişinde bunun sadece aşırı utangaçlık olduğunu ve değiştiremeyeceği bir kişilik özelliği olduğunu düşünmüş olsa da başlanan ilaç ve devam eden terapi seansları ile tedavinin 8. ayında kendi ifadesiyle hayatı yaşıtları gibi yaşamaya başladığını söylüyor. T. artık gelecekle ilgili umutlu, kendisine güvenen ve gerçekçi planlara sahip biri…